Tavsiye: Hızlı Yazar Blog

Dostlar beni bilirsiniz, burayı defter niyetine kullanıyorum.

Arada aklıma estikçe bir şeyler karalayıp, çıkıyorum.

Bu bazen kendime not almak oluyor bazen de kendimce bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Açıkçası çok da kasmıyorum son zamanlarda. Bunu neden anlattım, yazdığım şeylerin önemli bir kısmını okumak için sıradan bir internet kullanıcısının çok da gerekçesi yok aslında.

Yazılarıma kimler yorum yapıyor diye şöyle bir baktığımda, genellikle eski blog camiasında vaktini harcamış az buçuk içinde çeşitli konularda nerd’lük barındıran insanlar. Bu insanların yazdığı şeylere vakit ayırmak size bir şeyler katıyor genelde. Bu yüzden kendimi hep bu ”eski internet kültürü” dönemine denk gelmiş kişilere yakın hissederim ve onların yazdığı şeyleri elimden geldiğince takip etmeye çalışırım.

Şimdilerde bir Instagram sayfası açan herkes kendine blogcuyum diyor ya bizim için aslında blogcu adam ilk önce kendine şu soruyu soran insandı;

Blogspot mu WordPress mi ?

Zamanında bu soruyu sorarak yola başlayanlardan biri de Hızlı Yazar işte.
O yüzden ben ona eski toprak blogcu diyorum ve yazılarına bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.

Yazar: Onur

30’lu yaşlarının başında, evli ve bir çocuk babası. Pandemi döneminde yarı anonim bir blog olarak başladığı Onur's Info'da çeşitli konularda bir şeyler karalamaya devam eden şahıs.

“Tavsiye: Hızlı Yazar Blog” için 2 yorum

  1. Merhaba Onur. Öncelikle, Bu samimi yazıya/tavsiyeye mazhar olmak beni hem gülümsetti hem de geçmişe ufak bir yolculuk yaptırdı.

    Blog dünyasında “eski toprak” diye anılmak, inan, gurur verici. O yüzden bu güzel sözler için teşekkür ederim, içimi ısıttın! Hızlı Yazar olarak buradan, senin defter niyetine kullandığın bu köşeye bir selam çakayım dedim.

    Haha, o soru yok mu! Zamanında Blogspot mu WordPress mi diye kafa patlatmayan blogcu var mıdır ki? Sanki hayatımızın en büyük kararıydı. Blogspot’un basitliği mi, WordPress’in özgürlüğü mü derken, geceleri tema seçmekten uyuyamazdık.

    O dönemde blog açmak, sadece yazı yazmak değil, bir nevi dijital ev inşa etmekti. Herkes kendi köşesini kuruyor, iki satır yazı için saatlerce kodlarla boğuşuyordu. Ama ne yalan söyleyeyim, o çile bile güzeldi. Çünkü o zamanlar internet, şimdiki gibi herkesin bir anda “içerik üreticisi” olduğu bir yer değildi. Daha çok, bir avuç meraklı insanın kendi hikayelerini anlattığı, samimi bir mahalle gibiydi.

    Senin de dediğin gibi, o eski internet kültüründe bir şeyler yazmak, sanki bir grup arkadaşla kahve içip dertleşmek gibiydi. Yorumlarda fikir alışverişi yapar, başka bloglara misafir olur, bazen sadece “eline sağlık” demek için bile yazardık. Hızlı Yazar da işte o günlerden beri yolda. Belki o yüzden, yazarken hala o samimiyeti korumaya çalışıyorum.

    Yazında bahsettiğin o “eski blog camiasında vakit harcamış, içinde nerd’lük barındıran insanlar” kısmına bayıldım.  Gerçekten de öyle, değil mi? O dönemki blogcular, sadece yazmak için yazmazdı. Bir konuda derinlemesine kafa yorar, araştırır, bazen saatlerce bir detayın peşine düşerdi.

    Mesela, biri sinema blogunda bir filmin arka planındaki felsefeyi yazarken, diğeri teknoloji blogunda yeni bir yazılımı didik didik ederdi. Okurken “Vay be, bu adam bunu nasıl akıl etmiş?” derdin. O yüzden, senin gibi bu kültürü özleyen birinin yazdıklarını görmek, “Yahu, yalnız değilmişim!” hissi veriyor.

    Hızlı Yazar’da da bu ruhu yaşatmaya çalışıyorum. Her ne kadar şimdi herkes Instagram’da “blogcuyum” dese de, ben hala yazılarımda o eski tadı arıyorum. Bazen bir teknoloji haberi üzerine kafa yoruyorum, bazen kişisel bir hikayeyle dalıp gidiyorum. Ama ne yazarsam yazayım, okuyana “Bu adam bunu niye yazmış ki?” dedirtmek istemiyorum. Biraz ilham, biraz bilgi, biraz da gülümseme bırakabiliyorsam, ne mutlu bana.

    Senin yazılarında da hissettiğim bir şey var: Yazmak, aslında kendimize not tutmak gibi. Bazen bir anıyı, bazen bir düşünceyi yakalamak için karalıyoruz. Ama işte, o karalamalar bir bakıyorsun, başka birine dokunuyor. Senin defter niyetine yazdıkların, bir başkasının “Aaa, ben de böyle hissediyorum!” dediği bir satır oluyor.

    Hızlı Yazar’da da bu yüzden yazıyorum. Belki birileri okur da “Bu yazıyı iyi ki görmüşüm” der diye. Ya da en azından, yıllar sonra dönüp baktığımda “Vay be, ne günlermiş” derim.

    Instagram çağında herkesin “içerik” peşinde koştuğu bir dönemde, senin gibi blogu hala bir defter gibi gören birinin varlığı, inanırmısın, umut veriyor. Çünkü blogculuk, özünde bu değil mi? Kasmadan, içinden geldiği gibi yazmak. Ne sponsor peşinde koşmak, ne de beğeni kasmak. Sadece yazmak, paylaşmak, belki bir iki yorumla muhabbet etmek.

    Madem eski toprak blogculardan bahsettik, ben de buradan bir çağrı yapayım. Hızlı Yazar’a uğrarsanız, blogculuk ilgili merak ettiklerinizden tut, hayatta ufak tefek ilham veren hikayelere kadar bir sürü şey bulabilirsiniz. Ama en önemlisi, o eski internet ruhunu biraz olsun hissetmek isterseniz, kapım açık. Yorumlarınızı, fikirlerinizi beklerim. Belki yine Blogspot-WordPress muhabbeti yapar, eski günleri yad ederiz.

    Son olarak, sevgili dostum, senin yazdıkların da o eski internet kültürünün bir parçası. Defterine karaladığın her satır, bu samimi dünyayı biraz daha canlı tutuyor. O yüzden sakın yazmayı bırakma, olur mu? Biz eski topraklar, hala buralardayız.

    Yorumlarda görüşelim, ne dersin? Hadi, klavyene kuvvet!

  2. Şu sıra sanırım biraz da sosyal medya kullanımın yaygınlaşması biraz da yapay zeka kullanımının artmasıyla bloglar eski ilgiyi göremez oldu. Ama bu yazma tutkusunu köreltecek bir durum olarak görülmemeli bence. Neden yazdığımızı, yazmaya nasıl başladığımızı, yazarken neler hissettiğimizi bu sebeple hiç unutmamalıyız.

Çıplak Yazar için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir