Selamlar dostlar,
Buraya uzun zamandır bir şeyler yazmıyordum.
Bugün size biraz depremden bahsedeyim.
Evli barklı ve çocuklu arkadaşlar bilirler, bazen küçük yaşta çocuğun hasta olduğu ya da huzursuzlandığı geceler olur. Bu durumlarda baba kişisi durumlar stabilleştikten ve uyku moduna geçildikten sonra anne ve çocuğu yatakta bırakıp, salona filan gider koltukta yatar. Ben de işte 5’ini 6’sına bağlayan gece salonumuzdaki koltuklardan birinde uyumaya karar verdim. Gece 00.00’ı da biraz geçirdim hatta, YouTube’da video filan izledim, sağda solda dolandım web’de. Sonra aşırı yorgun bir şekilde koltuğa uzandım.
Yorgun yatınca tak diye uykuya dalarım genelde ki bu sefer de öyle oldu. Salondaki koltuk uyumak için dar olduğundan bazen sağa sola dönerim uykumun arasında. Neyse uykumun ortasında koltuk birden sallandı. İçimden şey diye düşündüm; yatarken ne kadar hızlı döndüysem, koltuğu salladım ya da başım döndü herhalde. Sonra baktım, bir yere döndüğüm yok ve koltuk biraz daha sallandı. Bu esnada halen deprem olduğunu fark etmemiştim ki duvarlardan çat çut sesleri gelinceye kadar.
Uyku sersemi bir şekilde ayağa fırladım, salondan dört beş adımda koridora kadar yürüdüm. Koridora geldiğimde sarsıntı iyice şiddetlendi, yürüyemez hale geldim (haftalar sonraki depremlerde alışkanlıktan mıdır bilinmez, oğlumu filan kendim alıp, salona getirdim ev sallanırken) Olduğum yerde kalırken eşime seslendim, yatak odasındaki dolabın üstlerine düşmesinden endişelendim. Eşim oğlumuzla birlikte yatak odası kapısından bana doğru çıktı ki daha önce sabitlememiş olduğumuz makyaj aynası kapının odadan tarafa olan kısmına gümbürtüyle düştü. Yaralanmaktan saniyeyle kurtuldular.
O şekilde birbirimize tutunduk, ev çok şiddetli bir şekilde adeta çalkalandı. Bakın sallandı demiyorum, çalkalandı. Bu durum epey uzun sürmüş, bir dakika civarı. Tabi uzun sürdüğünü anlıyorsunuz ama uykudan yeni uyanmaya çalışırken süreyi net düşünemiyorsunuz o an. Özellikle daha önce büyük bir deprem yaşamadıysanız ve bu büyük depreme sabaha karşı yakalandıysanız beyniniz resmen hata veriyor ve donakalıyorsunuz.
Açıkçası ayakta zor durduk diyebilirim.
Bu ilk depremin ilk 15. ve 20. saniyeleri civarı evimize yakın mahallelerde yıkılan binalar olmuş, tabi bu durumu aşağıya inince eş dost sosyal medyadan gösterince fark edebildik. Bu arada bulunduğumuz ilçe, şehrin en gelişmiş ilçesi olması yanında depremden açık ara en çok zarar gören ve enkazların bulunduğu tek ilçe oldu maalesef.
Deprem biter bitmez camdan baktığımda 7. kattaki komşumun otoparktan arabasıyla roket gibi fırladığını gördüm ki deprem sonrası eğer şehir merkezinde yoğun nüfuslu bir ilçedeyseniz asla arabanızla trafiğe çıkmamanız gerekiyor çünkü trafik zaten kilitleniyor. Bu durumu öngörebilmeme sevindim açıkçası. Öngöremeyenler bulvarlarda saatlerce kilitlenen yollarda arabalarında mahsur kaldılar.
Neyse ne diyorduk, ortalık durulunca evden çıkmadan anne babalarımızı aradık. Ben kendiminkileri aradığımda o zaman başka bir ilde kardeşimin yanında bulunuyorlardı. Telefonu annem açtı, burada büyük bir deprem oldu anne dedim. Ama depremin nerde olduğunu kimse bilmiyor tabi. Ben kendi şehrimizde oldu sandım herkes gibi. Annemler hemen televizyonu açtılar ama televizyonda bir şey görememişler. Bu arada deprem haberini TV’de ilk veren kanal sanırım NTV. Hatta Diyarbakır temsilcisi N. Kaplan diye bir muhabirleri var. O bağlanmış ve Diyarbakır’da deprem oldu diye bildiriyor. Halbuki deprem Maraş’ta.
Ciddi anlamda ilk büyük depremimiz, tecrübe sıfır. Derken artçısı geldi. Baktık bu işin sonu yok, sallantı bitince hemen acil çıkış merdivenlerinden bina bahçesine indik. Esnaf bir komşumuz dükkanını açtı ve hemen hemen tüm apartman o masalarda oturduk. Bu arada dışarıda sağlam bir soğuk ve iyi de yağmur vardı. Hava da hiç müsait değildi. Komşu büyük iyilik yaptı ama bilirsiniz bizde iyilik yapanı pişman ederler. Sanki iyilik yapmaya mecburmuş gibi davrananlar vardır, adamın dükkanına girip sevimsiz üsluplarla adama emir yağdırmaya başladılar ve adam da o geceden sonra hemen dükkanı kapattı. Kapatmasa birileriyle tartışması kaçınılmazdı zaten.
İşte tam bu sırada millet telefonlaşıp, ağlamaya başladı. Eski komşularından enkaz altında kalanları duyanların ağlamaları. Sosyal medyaya da yıkılan binalar düştükçe işin ciddiyetini kavramaya başlamıştık. İlçemizde kolonu kesilen ve bazıları da mühendislikten uzak yapılan apartmanlar ilk depremin onuncu onbeşinci saniyesinde yıkılmış maalesef.
Hatta sağlam yapıların üzerine düşüp, sağlam yapıdaki ilk katların duvarlarını parçalayan ve içindekileri ölümle burun buruna getiren binalar da olmuş. Bunları yazının ilerisinde gösteririz belki. Çok ilginç olaylar var. Olmaz denilen şeyler oluyor arkadaşlar, inanmazsınız o yüzden ileride bu olaylara link de vereceğim.
Eşim ve oğlumu dükkanda güvende bıraktıktan sonra yakında bir enkaza gitmek istedim ama aşırı soğuk ve yağmur yüzünden dükkana geri döndüm. İyi ki de dönmüşüm diyorum çünkü gördüklerim bende çok derin yaralar açacaktı eminim.
Neyse geri döndüm, dükkanda günün aydınlanmasını bekledik. Derken saat 09.00 gibi ben aslında yapmamam gereken bir şey yaptım ve bizim aileyi gazlayıp, eve çıkarttım. Benim eve çıktığımı gören 1. kat komşum, hatta bir alt katımda bulunan ayrı bir komşu da evine çıkmış. Eve geçtik, kahvaltı çay çorba derken hayatımızı normalleştirmeye çalışıyoruz. Bu esnada kayınvalidem ve diğer kızı da bize geldi, bizim ev diğer evlere göre çok sağlam kaldığı için bi güven geldi. Herkes bizim evde ve devam ediyoruz ama kahvaltı yapılacak, yemek yenilecek kahve içilecek filan sonra herkes rutinine dönecek diye bir beklenti mevcut. Artçı olacak ama artçı işte adı üstünde ufak ufak sallanırız, sonra biter değil mi ?
Değil. 🙂
Internet ünlülerinden biri, YouTube’da Evrim Ağacı kanalının sahibi olan Çağrı Mert Bakırcı’ya Twitter DM’den artçı depremlerle ilgili beklentisini soruyor. Şimdi 7 küsür deprem oldu bundan daha büyüğü ya da benzeri olur mu diye, çağrı hocam da tabi doğal olarak ”Çok mümkün değil” minvalinde iç rahatlatıcı bir cümle kuruyor ki ben de böyle düşünüyordum (Bu konuşma görüntüsüne o sıralar denk gelmiştim ama şimdi bulamadım, keşke bulabilseydim. En azından Çağrı Mert Bakırcı gibi evrimsel biyolojide derya deniz bir adamla kafamın aynı çalışması beni onore etti. :P).
Derken saat 13 bilmem kaçta hafif bir sallantı başladı. Evet evet daha ilk depremin üstünden bir gün geçmemişken daha fantastiği başlıyordu. İlki 7.8di bu 7.5 hani sorsan Naci Görür abimiz diyor ki ”7.8 ile 7.5 arasındaki fark öyle sizin düşündüğünüz gibi 0.3 filan değil, öyle düşünmeyin yanılırsınız.” Teknik olarak evet öyledir ama o ne 7.5 be kardeşim, binaya resmen dev tekmeler atılıyordu acayip bir ivme hissediyordunuz.
Ufak bir not: beklenen yer ivmesi 0.225g, gerçekleşen 0.8g yani bina neredeyse kendi ağırlığı kadar bir yanal yük (deprem kuvveti) ile mücadele etmek durumunda kalmış.
Hatta öyle ki ilkinde ayakta durabilen ben, öğle depreminde koltuğun önünde diz çöküp, kafamı ellerimin arasına aldım. Açıkçası o ivmelerin bina ne kadar sağlam olursa olsun binayı yıkacağına inandım. Buraya kadarmış dedim. Bir küsür dakika da bu sürdü. Yine bitmek bilmedi. Ya böyle büyük depremlerde zaten saniyeler bile dakika gibi geçerken 1 dakikadan fazla süren depremin süresi ile ilgili içine düştüğünüz izafiyeti anlatamam. Başınıza gelirse yaşarsınız sadece. Ama kimsenin başına gelmesin. Kimse bununla sınanmasın isterim.
Bu arada deprem esnasında alt taraftan gelen çığlıklar, hemen 50 metre mesafemizdeki apartmanın camlarının patlaması, balkonlarının çökmesi. Neyse ki karşı binanın balkonları hepten çökmeden deprem bitti de insanlar kurtuldu. Bunlar çok zordu.
Sarsıntılar bitince (buna sallantı diyemeyeceğim, olsa olsa sarsıntı olur bu) biraz psikiyatrik sağlığımdan da artık feragat etmiş şekilde merdivenlerden inip, kendimizi dışarı attık ki bizim 1. kat komşu ayakkabılarını bile giyemeden evden fırlamış ve aşağıda suya basıyordu. O da binanın yıkılacağına inanmış olsa gerek ki kızını alt katta bulunan kafe çalışanlarına doğru sarkıtmak istemiş. Neyse ki kafe çalışanları ikna ederek, binadan normal bir şekilde çıkmalarını sağlamışlar.
Ve evet bunların hepsi bir dakika gibi bir sürede yaşanıyor.
İşte bu ikinci depremden sonra yıkılan bina sayısı da hasarlı bina sayısı da arttı. Çok şükür ki bizim binamıza yine bir şey olmamıştı.
Dairemizi satın almadan önce yapı şirketi reklamlarında C35 betondan, ithal kalıplarla imalatların yapımından ve temelde kullanılan izolasyondan vesaire bahsederken bize biraz ninni gibi geliyordu. Aslında en önemli şey evin kaç artı kaç olduğu değil, bunlarmış ve biz bunu zorlu yoldan deneyimlemiş olduk.
Devam edecek…