Maziden: WiFi-Turk.com

Merhaba,

Yıl 2009 Kasım.

Üniversiteye yeni başlamış, dört senelik öss meşguliyetinin ardından emeklerime değdi diyebileceğim bir lisans programına yerleşmiş ve gittiğim şehre de amcamın Dell laptopunu götürmüştüm.

Okuldaki arkadaşlık ortamında ilk birkaç aydan sonra istediğimi bulamayınca, epey bir boş vakit sahibi olarak bir Karadeniz sahil şehrinde, kasvetli bir yağmur havasında akşam vakti oturmuş o zaman son demlerini yaşayan Windows Live Messenger’da oturum açık vaziyette, bir tarafta da hafiften gelen müzik sesiyle webde geziniyorum.

Derken messenger’da Abdus kardeşimi görüyorum, kendisine soruyorum; ”şu aralar takılabileceğimiz, eğlenirken kendimize bir şeyler katabileceğimiz bir forum vs var mı ?” diye. Tereddütsüz olarak ”WiFi-Turk.com” diyor. Abdus’le kafalarımız epey uyuştuğu için söylediği adresi yapıştırıyorum web tarayıcının adres satırına ve anında foruma kayıt oluyorum. Nickim lise zamanlarından gelen saçma sapan bir nick yine tabi ama o nickin sahibi daha sonra WiFi-Turk’un sevilen, tanınan simalarından biri oluyor.

Forumda biraz vakit geçirdikten sonra işin hikayesini öğrenmeye başlıyorum;

Bizim @Abdus, daha önce popüler bir hack forumunda o dönemin popüler wireless adaptörlerinden birinin modifikasyonunu yapıyor ve konu açıyor. Dandik ve sözde hack forumunda işten anlamayan bir moderatör tarafından konusu kilitlenip, çöpe gönderiliyor. E adama da dokunuyor, el emeği içeriği çöpe gönderilince kendisine yeni bir mecra arıyor ve tam da WiFi teknolojileriyle ilgili her türlü fikir alışverişinin döndüğü WiFi-Turk’ü keşfediyor.

WiFi-Turk’ü kuran iki kişi var. Biri o sıralar Avusturya’da ikamet eden ve yaşıtımız olan Gökhan (@GökhanS) ve diğeri de @circassian nickini kullanan, kim olduğunu bilmediğim ve foruma da uğramayan birisi. Gökhan’la siteyi kurduktan sonra aktifliği bırakıp, kenara çekilmiş anladığım kadarıyla. Adam siteyi Gökhan’la kurduktan sonra bizim dönemimizle birlikte WiFi-Turk epey yükselişe geçti. Buna rağmen kendisini ortalarda görme fırsatımız olmadı. İnsan kurduğu şey parlayınca bari döner bi bakar neler oluyor diye, velhasıl @circassian benim için WiFi-Turk’e dair bir gizem olarak kaldı diyebilirim.

Bu arada başlangıçtan itibaren forum içerisinde aktif olan üyelerden bir kısmı ”Biz kendi wireless forumumuzu neden kurmayalım ki ?” diyerek yeni bir site açarak, oraya geçmişler. Bu iş, biz gelmeden kısa süre önce olmuş anladığım kadarıyla. Gökhan, tek site yöneticisi olarak Google’dan gelen organik ziyaretçilerle ve siteye sadık birkaç kişi ile baş başa kalıyor.

İşte tam bu aşamada @Abdus ve benim WiFi-Turk’e gelerek katkı vermeye başlamamızla kendisi moral bulduğunu belirtmişti bir konuşmada.

Bunun dışında WiFi-Turk’te epey keyifli ve öğretici vakitler geçirdim diyebilirim. Bir ara haber editörlüğü yaptım. Yabancı kaynaklardan haberler derliyor, Türkçe yayınlıyordum. İnanır mısınız, kablosuz teknoloji alanındaki yenilikler konusunda hevesli olan ve yabancı kaynakları okuyamayan kitle bu haberleri takip ediyor ve faydalı buluyordu (Google translate şimdiki kadar iyi değildi). Nitekim insanlara faydalı olmak bana kendimi her zaman iyi hissettirmiştir. O dönemlerde de haber editörü olarak manevi bir tatmin elde ettim diyebilirim.

Bunun dışında, üniversitede kaldığım odada kablosuz ağ çok az çektiği için Gökhan @GokhanS bana ALFA marka yüksek çıkış gücüne sahip bir WiFi adaptör göndermişti. Ptt Kargoyla. Ürün henüz Türkiye pazarında yoktu. Parayla da alamıyorduk ve gerçekten kıymetliydi.

İnsanın hiç tanımadığı birinden hediye alması da garip oluyormuş.

Tabi bu hediyeden, online ortamda geçirilen haftalardan sonra Abdus, Gökhan ve ben resmen kardeş gibiydik. Forumdaki kitleye elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorduk. Forumun hızı bize yetişemediği için bir dönem Freenode IRC sunucusunda kanal kurmuştuk. Orada geceden sabaha kadar sohbet muhabbet şamata dönüyordu.

@Abdus boş durmuyor, donanımsal ve yazılımsal ürün modifikasyonlarıyla ilgili kendi oluşturduğu dokümanları konu olarak açıyor, her açtığı konu yüzlerce cevap alıyordu. Forum ahalisi adeta onun konu açmasını bekliyordu diyebilirim.

@GokhanS zaten site altyapısı ile uğraşıyor, bir taraftan da ürün incelemeleri yaparak (çoğu ürün henüz TR pazarında yokken) deneyimlerini aktarıyordu. Tabi Gökhan’ın konuları da epey ilgi görüyordu.

Ara ara forumda çok değişik insanlar tanıma fırsatımız oldu. Bunların içinden trollük yapan mı, sorununu çözmek için hızlı davranmak isteyip DM’e abanan mı, incelediğimiz kablosuz ağ cihazlarının Türkiye bayiliğini aldıktan sonra, bahsi geçen ürünlerle ilgili sorun yaşayan kullanıcıların forumda konu açmasına içerleyenler ve bizi tehdit edenler mi, neler neler. İşin bu tarafı da gerçekten keyifli ve eğlenceliydi.

Nitekim yıllar içinde forumlar ve blogların düşüşe geçmesi, YouTube gibi video tabanlı servislerin önem kazanması, mobil internet erişiminin hızlanarak büyük kitlelere daha kolay ulaşması ve biraz da kişisel hayat kaygılarımızla ortama çok vakit ayıramama gibi sebeplerle ziyaretçi sayısı giderek azaldı.

Forum aylarca tek bir ileti atılmadan kaldıktan sonra bir gün ziyaret etmek istediğimde yerinde yeller estiğini fark ettim.

WiFi-Turk macerası da böylece kendi tarihimin tozlu raflarındaki yerini aldı.

Yatırım için Ev Almanın Diğer Boyutu

Selamlar dostlar,

Bu yazıyı yazdığım tarih olan Mayıs 2022’de fevkalade bir konut alma furyası var. Sebebi ise malumunuz enflasyon rakamları.

Parası olan konuta gömüyor, yetiremediği yerde ”ucuz” krediye abanabildiği kadar abanıp, konut alma yoluna gidiyor. Alınan konutların önemli bir kısmı da kiraya verilip, gelir elde edilmeye çalışılıyor.

Yatırım için konut alanların iki hareket tarzı var;

1) Kiraya vermeyip, evi bekleterek her gün artan satış fiyatına bakarak keyiflenenler.
2) Kiraya verenler.

Şimdi 1. gruptaki konut yatırımcısı genelde paraya muhtaç bir profilde olmadığından, bu adam yatırım amaçlı aldığı evini kiraya filan vermiyor. Dolayısıyla insan faktörüyle uğraşarak sinirlerini yıpratmıyor, piyasada iyi insan sayısı kadar var olan zayıf karakterli insana denk gelerek gereksiz sinir harbi yaşamıyor. Evin aidatını, ortak ısınma giderini, faturasını vs ödüyor ve yoluna bakıyor.

İkinci gruptakiler yani evi yatırım amaçlı alıp, kiraya verenler ise her sene gelir elde ediyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam eğer;

– 12 aylık kiranın 2 aylık bölümü gelir vergisine gidiyor
– Kiracı evi yıpratıyor, eve şunu yaptırdım – bunu yaptırdım, şu kadar ev sahibi öder gibi beyanlarla verdiği kiradan düşebiliyor
– Kiraya yapılacak nominal artışı fazla bulup, piyasanın altında oturabiliyor
– Kiranızı aksatabiliyor
– Aylarca aidat ödemeyebiliyor ve bu aidat borcunu yönetim sizinle mahsuplaşmak isteyebiliyor.
– Su abonelik işlemlerini yaptırmamasından kaynaklı olarak fena olmayan bir su borcu bırakabiliyor (ayrıca usulsüz kullanım)

Tüm bunların dışında, en bomba olanına geliyoruz.

Elinizde tapusunu bulundurduğunuz yatırımlık 1+1 konuta defalarca 1 milyon TL’ye alıcı beliriyor (bu fiyat da sürekli artıyor) ama siz bu tapuyu elinizde ayda sadece 2500 TL gibi komik sayılabilecek (tapu maliyetine göre komik) bir kira geliri karşılığında insanların istifadesine sunuyorsunuz.

Tek bir soru sormak istiyorum.

Milletin barınma sponsoru siz misiniz ?

🙂

Unutmadan, yatırım tavsiyesi değildir.

Yeniden Superonline

Selam dostlar,

Birkaç aydır mobil veriyle idare ederken, dün birden gelen aydınlanmayla Superonline’a Fiber Giriş Paketi başvurusunda bulunduk. Ertesi gün saha ekibi geldi.

Kuruluma gelen elemanın elinde -benim de önceki 4 yıl boyunca kullandığım ve pek ısınamadığım- eski bir Huawei HG255s görünce modum düştü. Neyse ki ricamı kırmayarak, Superonline’ın yeni WiFi 6 modemi olan ZTE H3600 kurulumunu yaparak modumu yükselttiler.

ZTE H3600 çekim mesafesi, bağlantı hızı ve çalışma sıcaklığı konusunda gerçekten harika bir cihaz. Eski HG255s ile ısınma sorunu ve bağlantının aşırı yavaşlaması gibi pek hoş olmayan durumlar yaşıyorduk. Bu durumun cihazdan kaynaklandığına dair birçok forum konusu okumuştum ki gerçekten haklı olduklarını da deneyimleme şansım oldu.

Tabii yeni evle birlikte kaliteli bir tesisat da işin içine girdi. Kuruluma gelen ekip, cihazdan televizyona ve diğer bir odaya kablolu bağlantıyı da sağladı. Router doğrudan tv’ye kabloyla bağlı. Netflix, YouTube resmen akıyor. Evdeki dahili tesisat sayesinde ortada kablo filan yok bu arada. Kaymaklı kadayıf.

Sevindiğim diğer bir konu da eski abone numaramla devam edebiliyor olmak. Tatlı bir nostalji oldu.

Yazarım yine.

Yeni Tema, Yeni Umutlar: Yirmi Onaltı

Selamlar millet,

Temiz ve okunabilir bir WordPress temasına ihtiyacım vardı ve bloga başlayalı iki yıl olmasına rağmen, tam olarak istediğim gibi bir ücretsiz tema bulamamıştım.

Ta ki YirmiOnaltı temasını öylesine deneyene kadar.

Aslında YirmiOnaltı, adından da anlaşılacağı üzere 2016 yılına ait standart tema. Yani kendisi yeni değil fakat bu blog için yeni.

Bu temayı daha önce denesem biçimle ve altyapıyla uğraşmak yerine içeriklere daha rahat odaklanabilir ve blogu belirli bir istikamete sokabilirdim diye düşünüyorum.

Neyse, aradan iki yıl geçse de hiçbir şey için geç değil. 🙂

Şimdi biçimsel ve altyapısal konularda yeterince tecrübe kazanmanın rahatlığıyla yazma işine odaklanabilirim.

Bu konuda bir önceki yazıda olaya biraz karamsar baktığımı fark ettim. Genelde sıfır okurlu bir blogun hayatına devam etmesi çok mantıklı bulunmaz. E burası da Şafak kardeşim dışında neredeyse sıfır okurlu bir blog. Sağ olsun kendisi hemen her yazıya elinden geldiğince yorum yaparak katkı sağlıyor. Zaten blogun ilk yorumu da ondan gelmişti. Bu vesileyle kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Ehem, ne diyorduk. Ben bu blogun okuru olmamasına rağmen var olmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Blog her ne kadar ciddi bir takipçi kitlesine sahip olmasa da kendim için burada yazmaya devam etmek istiyorum. Burada hemen her konuda kısa ya da uzun bir şeyler karalıyorum ve bu tamamen anlık ilhama dayalı oluyor. Açıkçası içimi döküyorum. Burayı açık tutarak, zamanla bir şeyler hakkında düşüncelerimin ne yönde değiştiğini görmek de benim için bir kazanım olacaktır. Blog yazmaya ilk adım attığım 2009 yılındaki (wordpress.com) içeriği silmesem şu an 13 yıllık bir birikim oluşacaktı ki bu bence kıymetli bir şey. Sizi bilmem ama ben bazen geriye dönüp kendi evrimimi görmeyi seviyorum. Gerçi çoğu insan da böyledir herhalde, değil mi ?

Hadi 2009 – 2011 arası yazdığın blogu sildin, bari 2012 – 2016 arası kendi domaininle yayın yaptığın blogu silme be (Kendime serzeniş). İkinci blogu Google da çok severdi ve organik ziyaretçi gönderirdi, neden bilmem. 🙂 O zamanlar sosyal medya hesaplarıma yazdığım teknik konularla ilgili yardım isteği ya da teşekkür için birçok dm alırdım. Hatta mesaj yazan çok kaliteli insanlarla da bu vesiyeyle denk gelmiş olurduk ve bu da gerçekten ayrı bir keyifti.

Blog konusundaki maceralarımı biraz daha detaylı olarak yine bir başka blog yazarı olan Ali kardeşime şurada anlatmıştım. Merak edenler orayı da yan sekmede açabilir.

Konu da epey dağıldı be.

Özet geçecek olursak, eskiden yaptığım hatayı yapmamak ve kendime notlar düşmek adına yazmaya ve takibimdeki blogları okumaya, elimden geldiğince yorum bırakarak katkı vermeye devam edeceğim.

Bu arada yazı kategorisi olarak finansal konulardaki bilgi birikimimi buraya aktarıp aktarmama konusunda düşünüyorum.

Ne yazacaksın ?

derseniz, finans alanında özellikle FIRE konsepti çok ilgimi çekiyor ve bu konuda ben de bir şeyler karalayabilirim. Hatta yeni bir serüvene başlayıp, her ay duruma dair özetler şeklinde notlar tutabilirim. Takip edilir mi, yine zor. Çünkü bu blogu sosyal medyaya bulaştırma konusunda oldukça katı düşünüyorum ve böyle olunca da iş daha en baştan güdük kalıyor. Devir web 2.0 devri hatta onu da geçtik Metaverse filan konuşuyoruz.

YirmiOnaltı’dan hiç bahsetmedin diyenler, kullanışlı ve ücretsiz bir tema işte. Neyinden bahsedeyim. Google da bize kızacak, başlığa bak içeriğe bak diyecek ama bir kere de böyle olsun.

Enough internet for today.

via GIPHY

Atarlı Yemeksepeti Banabi Kuryesi

Şu dünyada garibanın garibana zulmü diye bir gerçek var.

Geçtiğimiz günlerden birinde, akşam vakti tembelliğim tuttu.

Yemeksepeti Banabi’den komple abur cubur siparişi verdim. Neyse, 5 – 10 dakika sonra kurye app’ten aradı.

Site güvenliği kapıdan motorla girmesine izin vermemiş. Bizim blok için de kapılardan biraz yürümek gerekiyor açıkçası. Kuryenin sesi epey gergin geliyordu, sitenin kapısına çağırdı. Tamam dedim, bekleyin hemen geliyorum.

Biraz asansör sırası bekledim, zemin kata indiğimde kurye karşımdaydı. İri yarı bir adam. Biraz da hanzo tipliydi Allah var şimdi. Yarı gergin, yarı özür mahiyetinde güvenlikle tartışmasından filan bahsetti. Aslında yukarı çıkıyoruz ama şöyle böyle…

Gülümseyen bir tavırla gayet tabii dedim olabilir, haklısınız. Blok kapısına kadar da mesafe var, haklısınız, anlıyorum. Ben zaten geliyordum poşeti teslim almaya.

Güvenliklerin bazı kuryeleri gözlerinin önünde motorla siteye soktuğundan filan bahsetti. Haklısınız, canınız sağ olsun artık biz de gelip alırız kolay gelsin vs. derken ortam yumuşadı. Adım gibi eminim ben de cart curt etsem bir tartışma da benimle yaşayacak ama ne gerek var ki. Zaten tartışma yaşamaya enerjim de yok bu aralar.

Velhasıl, asgari ücretle çalışan cevval güvenliklerimiz günde on saat civarı motosiklet üzerinde mesai yapan bir başka garibana racon kesmiş. Gariban kuryemiz de uzun mesailer ve oradan oraya binbir insan tipi ile muhatap olmaktan yamulmuş zihninde bir racon daha kaldıramamış, öfke yapmış.

Kolaylaştırsanız ya birbirinize şu hayatı.

Yok ama olmaz.