Durum Raporu: Kasım 2024

Dostlar merhaba, bu yazıyı şu an size Lenovo ideapad 1i cihazımdan yazıyorum.

Amazon’dan 5küsürbin TL gibi tatlı bir fiyata edindiğim cihaz, 4GB RAM + 128 GB SSD + 15 inch TN Panel (teknolojinin son harikası) bir ekranla geliyor. Ha bir de Celeron N4020 işlemci kullanmışlar. Lisanslı Windows 11 Home‘u kurarken de eğlendim doğrusu. Görmeyeli epey değişmişsin, Windows.

Bunun dışında üç ay kadar önce gittim PlayStation 4 aldım, sonra Astro’s Playroom açmıyor diye gidip bir de PS5 Digital Edition Slim versiyonunu aldım (oğlum çok istedi bu Astro’yu).

Akşamları YouTube filan takılacağım zaman geçen sene aldığım 9. nesil iPad‘den devam ediyorum.

Telefon tarafında Galaxy A34 5G ile yola devam ediyorum. Çok fantastik bir teknoloji ekosistemi kurdum kendime.

Şimdi şunu aldım, bunu aldım muhabbetini geçersek eğer şaşırdığım bir gelişme de şu oldu ki uzun zaman sonra blogun yönetim paneline girince bir bildirim geldi.

Baktım, cache için kullandığım NitroPack eklentisi veryansın ediyor. WordPress.org üzerinden kullanıcılara güncellemelerimizi artık dağıtamıyoruz, eklenti güncellemesini bir seferlik manuel yapabilir misiniz filan demişler. Ne oluyor yahu diye şöyle bir baktığımda, WordPress bazı eklentileri kafasına göre çatallayıp eklenti sahibine deyim yerindeyse siktir çekiyormuş. WordPress’in 21 yıllık tarihinde ilk defa oluyormuş bu iş.

İnsanlar yaşlandıkça zor bir karaktere mi bürünüyor, nedir (isim vermiyorum).

Bu arada ıvır zıvır mevzuları bir kenara bırakırsak, tam zamanlı aile babalığına devam ediyorum. Hayatımın farklı bir evresinde olduğumu anladığım ve yeni rolüme uyum sağladığım bir zaman dilimi oldu benim için. Yani umarım öyle olmuştur.

Blogla ne zamandır ilgilenmiyorsam, Direct Admin panelin şifresini unutmuşum. Her şey otomatik ilerlediğinden bir sorun çıkmamış da burayı yerinde bulabildim. 🙂 Yeller esse yadırgamazdım hani.

Dostlar hayatta çok fazla şey olup, bitiyor. Bunları buraya tek tek yazmak tek seferde mümkün değil. Bu yazıya da aslında gerçekten bir seri başlatmak niyetiyle başladım ama bu yazı şu an iki amaca hizmet edecek;

  1. Hayattayım.
  2. Ben bu sayfalara içimi dökmeye devam edeceğim.

Şu an hafta içi ve gece saat 01.00. Yarın maalesef ki mesai var. Nereye kadar…

Uyumak lazım yani.

Daha geniş bir zamanda uzun uzun yazarım.

Neve Teması’na Geçtik

Selamlar dostlar,

Biraz önce Onur’s Info’da Neve temasına geçtik. Fena olmadı gibi.

Yeni temayla birlikte bloga şöyle bir göz attım. Bugüne kadar birçok şey yazmışım. Bunların bir kısmı insanların işine yarayabilecek şeylerken, bazı yerlerde sadece içimi döktüğümü fark ettim (elbet bunları da okumak isteyen birileri olabilr, saygı duyarım).

Bu sebeple, uzun yıllar geçerliliğini koruyabilecek ve insanlara anında link atabileceğim faydalı yazıları blogda ayrı bir sayfada sıralayarak, düzensizliğin bir nebze de olsa önüne geçmek lazım diye düşündüm. İlk fırsatta bunu yapacağım.

Bunun dışında, .info alan adı fiyatı senelik 600 TL civarına yükselmiş durumda. Vaov. Siteyi info.tr uzantısına taşısam ödemem gereken tutar senelik 25 liraya düşüyor. Acayip mantıklı geldi.

Yazarım yine.

6 Şubat Depremleri

Selamlar dostlar,

Buraya uzun zamandır bir şeyler yazmıyordum.

Bugün size biraz depremden bahsedeyim.

Evli barklı ve çocuklu arkadaşlar bilirler, bazen küçük yaşta çocuğun hasta olduğu ya da huzursuzlandığı geceler olur. Bu durumlarda baba kişisi durumlar stabilleştikten ve uyku moduna geçildikten sonra anne ve çocuğu yatakta bırakıp, salona filan gider koltukta yatar. Ben de işte 5’ini 6’sına bağlayan gece salonumuzdaki koltuklardan birinde uyumaya karar verdim. Gece 00.00’ı da biraz geçirdim hatta, YouTube’da video filan izledim, sağda solda dolandım web’de. Sonra aşırı yorgun bir şekilde koltuğa uzandım.

Yorgun yatınca tak diye uykuya dalarım genelde ki bu sefer de öyle oldu. Salondaki koltuk uyumak için dar olduğundan bazen sağa sola dönerim uykumun arasında. Neyse uykumun ortasında koltuk birden sallandı. İçimden şey diye düşündüm; yatarken ne kadar hızlı döndüysem, koltuğu salladım ya da başım döndü herhalde. Sonra baktım, bir yere döndüğüm yok ve koltuk biraz daha sallandı. Bu esnada halen deprem olduğunu fark etmemiştim ki duvarlardan çat çut sesleri gelinceye kadar.

Uyku sersemi bir şekilde ayağa fırladım, salondan dört beş adımda koridora kadar yürüdüm. Koridora geldiğimde sarsıntı iyice şiddetlendi, yürüyemez hale geldim (haftalar sonraki depremlerde alışkanlıktan mıdır bilinmez, oğlumu filan kendim alıp, salona getirdim ev sallanırken) Olduğum yerde kalırken eşime seslendim, yatak odasındaki dolabın üstlerine düşmesinden endişelendim. Eşim oğlumuzla birlikte yatak odası kapısından bana doğru çıktı ki daha önce sabitlememiş olduğumuz makyaj aynası kapının odadan tarafa olan kısmına gümbürtüyle düştü. Yaralanmaktan saniyeyle kurtuldular.

O şekilde birbirimize tutunduk, ev çok şiddetli bir şekilde adeta çalkalandı. Bakın sallandı demiyorum, çalkalandı. Bu durum epey uzun sürmüş, bir dakika civarı. Tabi uzun sürdüğünü anlıyorsunuz ama uykudan yeni uyanmaya çalışırken süreyi net düşünemiyorsunuz o an. Özellikle daha önce büyük bir deprem yaşamadıysanız ve bu büyük depreme sabaha karşı yakalandıysanız beyniniz resmen hata veriyor ve donakalıyorsunuz.

Açıkçası ayakta zor durduk diyebilirim.

Bu ilk depremin ilk 15. ve 20. saniyeleri civarı evimize yakın mahallelerde yıkılan binalar olmuş, tabi bu durumu aşağıya inince eş dost sosyal medyadan gösterince fark edebildik. Bu arada bulunduğumuz ilçe, şehrin en gelişmiş ilçesi olması yanında depremden açık ara en çok zarar gören ve enkazların bulunduğu tek ilçe oldu maalesef.

Deprem biter bitmez camdan baktığımda 7. kattaki komşumun otoparktan arabasıyla roket gibi fırladığını gördüm ki deprem sonrası eğer şehir merkezinde yoğun nüfuslu bir ilçedeyseniz asla arabanızla trafiğe çıkmamanız gerekiyor çünkü trafik zaten kilitleniyor. Bu durumu öngörebilmeme sevindim açıkçası. Öngöremeyenler bulvarlarda saatlerce kilitlenen yollarda arabalarında mahsur kaldılar.

Neyse ne diyorduk, ortalık durulunca evden çıkmadan anne babalarımızı aradık. Ben kendiminkileri aradığımda o zaman başka bir ilde kardeşimin yanında bulunuyorlardı. Telefonu annem açtı, burada büyük bir deprem oldu anne dedim. Ama depremin nerde olduğunu kimse bilmiyor tabi. Ben kendi şehrimizde oldu sandım herkes gibi. Annemler hemen televizyonu açtılar ama televizyonda bir şey görememişler. Bu arada deprem haberini TV’de ilk veren kanal sanırım NTV. Hatta Diyarbakır temsilcisi N. Kaplan diye bir muhabirleri var. O bağlanmış ve Diyarbakır’da deprem oldu diye bildiriyor. Halbuki deprem Maraş’ta.

Ciddi anlamda ilk büyük depremimiz, tecrübe sıfır. Derken artçısı geldi. Baktık bu işin sonu yok, sallantı bitince hemen acil çıkış merdivenlerinden bina bahçesine indik. Esnaf bir komşumuz dükkanını açtı ve hemen hemen tüm apartman o masalarda oturduk. Bu arada dışarıda sağlam bir soğuk ve iyi de yağmur vardı. Hava da hiç müsait değildi. Komşu büyük iyilik yaptı ama bilirsiniz bizde iyilik yapanı pişman ederler. Sanki iyilik yapmaya mecburmuş gibi davrananlar vardır, adamın dükkanına girip sevimsiz üsluplarla adama emir yağdırmaya başladılar ve adam da o geceden sonra hemen dükkanı kapattı. Kapatmasa birileriyle tartışması kaçınılmazdı zaten.

İşte tam bu sırada millet telefonlaşıp, ağlamaya başladı. Eski komşularından enkaz altında kalanları duyanların ağlamaları. Sosyal medyaya da yıkılan binalar düştükçe işin ciddiyetini kavramaya başlamıştık. İlçemizde kolonu kesilen ve bazıları da mühendislikten uzak yapılan apartmanlar ilk depremin onuncu onbeşinci saniyesinde yıkılmış maalesef.

Hatta sağlam yapıların üzerine düşüp, sağlam yapıdaki ilk katların duvarlarını parçalayan ve içindekileri ölümle burun buruna getiren binalar da olmuş. Bunları yazının ilerisinde gösteririz belki. Çok ilginç olaylar var. Olmaz denilen şeyler oluyor arkadaşlar, inanmazsınız o yüzden ileride bu olaylara link de vereceğim.

Eşim ve oğlumu dükkanda güvende bıraktıktan sonra yakında bir enkaza gitmek istedim ama aşırı soğuk ve yağmur yüzünden dükkana geri döndüm. İyi ki de dönmüşüm diyorum çünkü gördüklerim bende çok derin yaralar açacaktı eminim.

Neyse geri döndüm, dükkanda günün aydınlanmasını bekledik. Derken saat 09.00 gibi ben aslında yapmamam gereken bir şey yaptım ve bizim aileyi gazlayıp, eve çıkarttım. Benim eve çıktığımı gören 1. kat komşum, hatta bir alt katımda bulunan ayrı bir komşu da evine çıkmış. Eve geçtik, kahvaltı çay çorba derken hayatımızı normalleştirmeye çalışıyoruz. Bu esnada kayınvalidem ve diğer kızı da bize geldi, bizim ev diğer evlere göre çok sağlam kaldığı için bi güven geldi. Herkes bizim evde ve devam ediyoruz ama kahvaltı yapılacak, yemek yenilecek kahve içilecek filan sonra herkes rutinine dönecek diye bir beklenti mevcut. Artçı olacak ama artçı işte adı üstünde ufak ufak sallanırız, sonra biter değil mi ?

Değil. 🙂

Internet ünlülerinden biri, YouTube’da Evrim Ağacı kanalının sahibi olan Çağrı Mert Bakırcı’ya Twitter DM’den artçı depremlerle ilgili beklentisini soruyor. Şimdi 7 küsür deprem oldu bundan daha büyüğü ya da benzeri olur mu diye, çağrı hocam da tabi doğal olarak ”Çok mümkün değil” minvalinde iç rahatlatıcı bir cümle kuruyor ki ben de böyle düşünüyordum (Bu konuşma görüntüsüne o sıralar denk gelmiştim ama şimdi bulamadım, keşke bulabilseydim. En azından Çağrı Mert Bakırcı gibi evrimsel biyolojide derya deniz bir adamla kafamın aynı çalışması beni onore etti. :P).

Derken saat 13 bilmem kaçta hafif bir sallantı başladı. Evet evet daha ilk depremin üstünden bir gün geçmemişken daha fantastiği başlıyordu. İlki 7.8di bu 7.5 hani sorsan Naci Görür abimiz diyor ki ”7.8 ile 7.5 arasındaki fark öyle sizin düşündüğünüz gibi 0.3 filan değil, öyle düşünmeyin yanılırsınız.” Teknik olarak evet öyledir ama o ne 7.5 be kardeşim, binaya resmen dev tekmeler atılıyordu acayip bir ivme hissediyordunuz.

Ufak bir not: beklenen yer ivmesi 0.225g, gerçekleşen 0.8g yani bina neredeyse kendi ağırlığı kadar bir yanal yük (deprem kuvveti) ile mücadele etmek durumunda kalmış.

Hatta öyle ki ilkinde ayakta durabilen ben, öğle depreminde koltuğun önünde diz çöküp, kafamı ellerimin arasına aldım. Açıkçası o ivmelerin bina ne kadar sağlam olursa olsun binayı yıkacağına inandım. Buraya kadarmış dedim. Bir küsür dakika da bu sürdü. Yine bitmek bilmedi. Ya böyle büyük depremlerde zaten saniyeler bile dakika gibi geçerken 1 dakikadan fazla süren depremin süresi ile ilgili içine düştüğünüz izafiyeti anlatamam. Başınıza gelirse yaşarsınız sadece. Ama kimsenin başına gelmesin. Kimse bununla sınanmasın isterim.

Bu arada deprem esnasında alt taraftan gelen çığlıklar, hemen 50 metre mesafemizdeki apartmanın camlarının patlaması, balkonlarının çökmesi. Neyse ki karşı binanın balkonları hepten çökmeden deprem bitti de insanlar kurtuldu. Bunlar çok zordu.

Sarsıntılar bitince (buna sallantı diyemeyeceğim, olsa olsa sarsıntı olur bu) biraz psikiyatrik sağlığımdan da artık feragat etmiş şekilde merdivenlerden inip, kendimizi dışarı attık ki bizim 1. kat komşu ayakkabılarını bile giyemeden evden fırlamış ve aşağıda suya basıyordu. O da binanın yıkılacağına inanmış olsa gerek ki kızını alt katta bulunan kafe çalışanlarına doğru sarkıtmak istemiş. Neyse ki kafe çalışanları ikna ederek, binadan normal bir şekilde çıkmalarını sağlamışlar.

Ve evet bunların hepsi bir dakika gibi bir sürede yaşanıyor.

İşte bu ikinci depremden sonra yıkılan bina sayısı da hasarlı bina sayısı da arttı. Çok şükür ki bizim binamıza yine bir şey olmamıştı.

Dairemizi satın almadan önce yapı şirketi reklamlarında C35 betondan, ithal kalıplarla imalatların yapımından ve temelde kullanılan izolasyondan vesaire bahsederken bize biraz ninni gibi geliyordu. Aslında en önemli şey evin kaç artı kaç olduğu değil, bunlarmış ve biz bunu zorlu yoldan deneyimlemiş olduk.

Devam edecek…

Maziden: WiFi-Turk.com

Merhaba,

Yıl 2009 Kasım.

Üniversiteye yeni başlamış, dört senelik öss meşguliyetinin ardından emeklerime değdi diyebileceğim bir lisans programına yerleşmiş ve gittiğim şehre de amcamın Dell laptopunu götürmüştüm.

Okuldaki arkadaşlık ortamında ilk birkaç aydan sonra istediğimi bulamayınca, epey bir boş vakit sahibi olarak bir Karadeniz sahil şehrinde, kasvetli bir yağmur havasında akşam vakti oturmuş o zaman son demlerini yaşayan Windows Live Messenger’da oturum açık vaziyette, bir tarafta da hafiften gelen müzik sesiyle webde geziniyorum.

Derken messenger’da Abdus kardeşimi görüyorum, kendisine soruyorum; ”şu aralar takılabileceğimiz, eğlenirken kendimize bir şeyler katabileceğimiz bir forum vs var mı ?” diye. Tereddütsüz olarak ”WiFi-Turk.com” diyor. Abdus’le kafalarımız epey uyuştuğu için söylediği adresi yapıştırıyorum web tarayıcının adres satırına ve anında foruma kayıt oluyorum. Nickim lise zamanlarından gelen saçma sapan bir nick yine tabi ama o nickin sahibi daha sonra WiFi-Turk’un sevilen, tanınan simalarından biri oluyor.

Forumda biraz vakit geçirdikten sonra işin hikayesini öğrenmeye başlıyorum;

Bizim @Abdus, daha önce popüler bir hack forumunda o dönemin popüler wireless adaptörlerinden birinin modifikasyonunu yapıyor ve konu açıyor. Dandik ve sözde hack forumunda işten anlamayan bir moderatör tarafından konusu kilitlenip, çöpe gönderiliyor. E adama da dokunuyor, el emeği içeriği çöpe gönderilince kendisine yeni bir mecra arıyor ve tam da WiFi teknolojileriyle ilgili her türlü fikir alışverişinin döndüğü WiFi-Turk’ü keşfediyor.

WiFi-Turk’ü kuran iki kişi var. Biri o sıralar Avusturya’da ikamet eden ve yaşıtımız olan Gökhan (@GökhanS) ve diğeri de @circassian nickini kullanan, kim olduğunu bilmediğim ve foruma da uğramayan birisi. Gökhan’la siteyi kurduktan sonra aktifliği bırakıp, kenara çekilmiş anladığım kadarıyla. Adam siteyi Gökhan’la kurduktan sonra bizim dönemimizle birlikte WiFi-Turk epey yükselişe geçti. Buna rağmen kendisini ortalarda görme fırsatımız olmadı. İnsan kurduğu şey parlayınca bari döner bi bakar neler oluyor diye, velhasıl @circassian benim için WiFi-Turk’e dair bir gizem olarak kaldı diyebilirim.

Bu arada başlangıçtan itibaren forum içerisinde aktif olan üyelerden bir kısmı ”Biz kendi wireless forumumuzu neden kurmayalım ki ?” diyerek yeni bir site açarak, oraya geçmişler. Bu iş, biz gelmeden kısa süre önce olmuş anladığım kadarıyla. Gökhan, tek site yöneticisi olarak Google’dan gelen organik ziyaretçilerle ve siteye sadık birkaç kişi ile baş başa kalıyor.

İşte tam bu aşamada @Abdus ve benim WiFi-Turk’e gelerek katkı vermeye başlamamızla kendisi moral bulduğunu belirtmişti bir konuşmada.

Bunun dışında WiFi-Turk’te epey keyifli ve öğretici vakitler geçirdim diyebilirim. Bir ara haber editörlüğü yaptım. Yabancı kaynaklardan haberler derliyor, Türkçe yayınlıyordum. İnanır mısınız, kablosuz teknoloji alanındaki yenilikler konusunda hevesli olan ve yabancı kaynakları okuyamayan kitle bu haberleri takip ediyor ve faydalı buluyordu (Google translate şimdiki kadar iyi değildi). Nitekim insanlara faydalı olmak bana kendimi her zaman iyi hissettirmiştir. O dönemlerde de haber editörü olarak manevi bir tatmin elde ettim diyebilirim.

Bunun dışında, üniversitede kaldığım odada kablosuz ağ çok az çektiği için Gökhan @GokhanS bana ALFA marka yüksek çıkış gücüne sahip bir WiFi adaptör göndermişti. Ptt Kargoyla. Ürün henüz Türkiye pazarında yoktu. Parayla da alamıyorduk ve gerçekten kıymetliydi.

İnsanın hiç tanımadığı birinden hediye alması da garip oluyormuş.

Tabi bu hediyeden, online ortamda geçirilen haftalardan sonra Abdus, Gökhan ve ben resmen kardeş gibiydik. Forumdaki kitleye elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorduk. Forumun hızı bize yetişemediği için bir dönem Freenode IRC sunucusunda kanal kurmuştuk. Orada geceden sabaha kadar sohbet muhabbet şamata dönüyordu.

@Abdus boş durmuyor, donanımsal ve yazılımsal ürün modifikasyonlarıyla ilgili kendi oluşturduğu dokümanları konu olarak açıyor, her açtığı konu yüzlerce cevap alıyordu. Forum ahalisi adeta onun konu açmasını bekliyordu diyebilirim.

@GokhanS zaten site altyapısı ile uğraşıyor, bir taraftan da ürün incelemeleri yaparak (çoğu ürün henüz TR pazarında yokken) deneyimlerini aktarıyordu. Tabi Gökhan’ın konuları da epey ilgi görüyordu.

Ara ara forumda çok değişik insanlar tanıma fırsatımız oldu. Bunların içinden trollük yapan mı, sorununu çözmek için hızlı davranmak isteyip DM’e abanan mı, incelediğimiz kablosuz ağ cihazlarının Türkiye bayiliğini aldıktan sonra, bahsi geçen ürünlerle ilgili sorun yaşayan kullanıcıların forumda konu açmasına içerleyenler ve bizi tehdit edenler mi, neler neler. İşin bu tarafı da gerçekten keyifli ve eğlenceliydi.

Nitekim yıllar içinde forumlar ve blogların düşüşe geçmesi, YouTube gibi video tabanlı servislerin önem kazanması, mobil internet erişiminin hızlanarak büyük kitlelere daha kolay ulaşması ve biraz da kişisel hayat kaygılarımızla ortama çok vakit ayıramama gibi sebeplerle ziyaretçi sayısı giderek azaldı.

Forum aylarca tek bir ileti atılmadan kaldıktan sonra bir gün ziyaret etmek istediğimde yerinde yeller estiğini fark ettim.

WiFi-Turk macerası da böylece kendi tarihimin tozlu raflarındaki yerini aldı.

Yatırım için Ev Almanın Diğer Boyutu

Selamlar dostlar,

Bu yazıyı yazdığım tarih olan Mayıs 2022’de fevkalade bir konut alma furyası var. Sebebi ise malumunuz enflasyon rakamları.

Parası olan konuta gömüyor, yetiremediği yerde ”ucuz” krediye abanabildiği kadar abanıp, konut alma yoluna gidiyor. Alınan konutların önemli bir kısmı da kiraya verilip, gelir elde edilmeye çalışılıyor.

Yatırım için konut alanların iki hareket tarzı var;

1) Kiraya vermeyip, evi bekleterek her gün artan satış fiyatına bakarak keyiflenenler.
2) Kiraya verenler.

Şimdi 1. gruptaki konut yatırımcısı genelde paraya muhtaç bir profilde olmadığından, bu adam yatırım amaçlı aldığı evini kiraya filan vermiyor. Dolayısıyla insan faktörüyle uğraşarak sinirlerini yıpratmıyor, piyasada iyi insan sayısı kadar var olan zayıf karakterli insana denk gelerek gereksiz sinir harbi yaşamıyor. Evin aidatını, ortak ısınma giderini, faturasını vs ödüyor ve yoluna bakıyor.

İkinci gruptakiler yani evi yatırım amaçlı alıp, kiraya verenler ise her sene gelir elde ediyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam eğer;

– 12 aylık kiranın 2 aylık bölümü gelir vergisine gidiyor
– Kiracı evi yıpratıyor, eve şunu yaptırdım – bunu yaptırdım, şu kadar ev sahibi öder gibi beyanlarla verdiği kiradan düşebiliyor
– Kiraya yapılacak nominal artışı fazla bulup, piyasanın altında oturabiliyor
– Kiranızı aksatabiliyor
– Aylarca aidat ödemeyebiliyor ve bu aidat borcunu yönetim sizinle mahsuplaşmak isteyebiliyor.
– Su abonelik işlemlerini yaptırmamasından kaynaklı olarak fena olmayan bir su borcu bırakabiliyor (ayrıca usulsüz kullanım)

Tüm bunların dışında, en bomba olanına geliyoruz.

Elinizde tapusunu bulundurduğunuz yatırımlık 1+1 konuta defalarca 1 milyon TL’ye alıcı beliriyor (bu fiyat da sürekli artıyor) ama siz bu tapuyu elinizde ayda sadece 2500 TL gibi komik sayılabilecek (tapu maliyetine göre komik) bir kira geliri karşılığında insanların istifadesine sunuyorsunuz.

Tek bir soru sormak istiyorum.

Milletin barınma sponsoru siz misiniz ?

🙂

Unutmadan, yatırım tavsiyesi değildir.