Covid-19 + olduğumu öğrendiğim günün akşamında kapımızda iki çanta içerisinde ikişer Lipton Ice Tea şekersiz Limon / Şeftali ürününü görünce biraz dumur olmadım değil.
Bahse konu Ice Tea’ler
Acaba filyasyon ekipleri mi bıraktı bunları içelim diye ?
gibisinden enteresan bir düşünce aklımda belirse de bu dağıtımın tüm blokta yapıldığını apartman grubundan öğrenmemle kahkaha atmam bir oldu.
Sağa sola saçma sapan bütçelerle reklam verip; zorla okutup, izletmek, üründen de markadan da bıktırmak yerine bu tarz bir yaklaşım çok hoşuma gitti doğrusu. Zaten ürününe güvenmeyen bir marka bu hareketi yapamaz diye düşünüyorum.
Ice Tea’ler her zamanki gibi akıyor (İki anlamda da).
Internetin güzel ve samimi olduğu zamanları hatırlıyor musunuz ?
Sosyal medyanın hayatımızda olmadığı
Yaşadığımız prestijli (!) hayatlarla ve satın aldığımız pahalı şeylerle, diğerleriyle kıyas savaşına girmediğimiz
Tüketici kredisiyle çıktığımız tatillerden dakika başı attığımız karelerle insanlara ”aa ne güzel de yaşıyorlar” dedirtmediğimiz
Anlık bildirimlerin cebinizde olmadığı, Internet üzerinde ilgilendiğiniz şeyle siz bir daha oturum açmak isteyene kadar herhangi bir temasınızın olmadığı
Kişisel blog tutmanın, okumanın ve Internet üzerinde bilgi odaklı bir şeyler üretmenin, çevrimiçi topluluklara katılmanın daha havalı olduğu
O müthiş zamanlardan bahsediyorum işte.
Şimdilerde bant genişliğinin artmasıyla daha yüksek çözünürlüklü, daha kaliteli şeyler izleyebilmek, bunları sunan servislerde fink atabilmek de güzel ama Internet eski samimiyetini ve güzelliğini kaybetmiş gibi geliyor bana.
Belki de dünya üzerinde geçirdiğimiz zaman dilimi yeterli olgunluk seviyesine ulaşmamızı sağlamıştır, kim bilir.
Bu arada bu yazıyı iki dakikada karalayıp, gidiyorum ama yine bu yazıyla ilintili bir konuda güzel bir şeyler okumak istersen sana şunu önerebilirim.
Bu arada üç aya on dört yazıyı sığdırabilmeyi sosyal izolasyon sürecine borçlu olduğumu itiraf etmeliyim.
Bu süreçte iyi kötü de etkileşim aldık.
Etkileşim demişken, şimdilerde etkileşim almak YouTube’da çok daha kolayken, bir blogda yazma işi bana hep daha cazip geliyor. Geçen sürede alınan küçük etkileşimler de açıkçası beklentimin ötesindeydi çünkü bu blogu açarken sadece benim için arşiv görevi görebilmesi gibi basit bir beklentim vardı.
Örneğin yabancı dizi listesi oluşturup, bu konuda tavsiye isteyen eşe dosta yazının linkini kısa ve kendime ait bir domain üzerinden gönderebilmek, yeri geldiğinde listeye güncellemeler yapabilmek benim için buranın fonksiyonunu ifade etmeye yetiyor.
gibi harikulade insanlarla karşılaşma fırsatı elde etmem de bu üç aylık sürenin bir bonusu oldu.
Yorumlarınızla buraya değer kattığınız ve kendi bloglarınızda da keyfile okuyabildiğimiz içerikler ortaya koyduğunuz için her birinize teşekkür ediyorum.
Cep telefonundan düzenli olarak burayı ziyaret eden mano da teşekkürlerin en büyüğünü hak ediyor.
Bu arada Kuzgun, blogunu bir webmaster sitesinde satışa koymuş ama umarım almazlar diyeyim. 🙂
Neler Olacak ?
Bu blogu elimden geldiği kadarıyla ayakta tutmayı planlıyorum.
Teknik altyapı olarak da geçtiğimiz gün Özkula‘dan Emirhan Bey ile görüşmem sonucu yakında yeni bir sunucuya taşınacağımızın ve yeni sunucunun işleri daha da kolaylaştıracağının haberini aldım.
Kullanıcı tarafında SPAM saldırısı olsun, bot trafiği olsun her türlü önlemi zaten alıyorum. Düzenli aralıklarla yedekleri alıyorum. İlk başta yedek işine girmemiştim ama buraya yorum yapan kişilere karşı duyduğum sorumluluk gibi bir şey belirdi bende.
Bir de emek vererek hazırladığım listeler var tabi. Onların da istemediğim bir anda ortadan kaybolması benim için çok istendik bir durum değil.
Yazı içerikleri konusunda Hakkında sayfasında belirttiğim durum halen geçerli. Bu eksende yazmaya devam edeceğim. Fakat sıklık konusunda maalesef bir şey diyemiyorum.
Yeni sorun – çözüm içerikleri, tavsiyeler ve kendi halinde karalamalarda görüşmek üzere…
* Yoldaki Yazar’a ait link çalışmadığı için yazıda bağlantı verilemedi.
Bu yazıda, bugüne kadar kullandığım telefonları listeleyeceğim.
1) Nokia 3310 (2003 – 2006)
Efsanevi telefon Nokia 3310
2003 yılında cep telefonu dünyasına giriş yaptığım ilk cihaz.
Acayip sağlam olmasının yanında, kısa mesaj ve arama dışında herhangi bir özellik sunmuyordu.
2003 yılında operatör olarak Aria ile kullanmaya başlamışken, bir süre sonra Aria ve Aycell’in birleşmesinden oluşan Avea’yla devam etmiştik.
Türkçe karakter ihtiva etmeyen bir kısa mesaj 2 kontör, Türkçe karakter ihtiva edenlerde SMS başına 4 kontör ya da mesaj uzunluğuna göre daha fazlası olarak ücretlendirilebiliyordu.
Bütçemin bir öğrenci olarak aylık 100 kontör yüklemeye el verdiğinin de altını çizmeliyim. O derece iletişim imkanları.
Pek meşhur Snake oyunundan ziyade Space Impact oyunu favorimdi. Bantumi ? Evet, o oyunu aradan geçen yaklaşık yirmi yıla rağmen çözemedik. Bakın, sadece ”oynayamadık” demiyorum, ”çözemedik”.
Nokia 3310 üzerinde Space Impact oyunu
Nokia’nın Symbian çılgınlığının piyasayı ele geçirmesi ile birlikte, Symbian işletim sistemli ve en uygun fiyatlı telefon olan Nokia 6600’a göz kırparak 3310’u sonsuzluğa uğurladık.
2) Nokia 6600 (2006 – 2010)
Efsanelerde bugün: Nokia 6600
Yıl 2006 olunca Nokia’nın 6600’ına geçtik.
3310 gibi ikonik bir cihaz olmasının yanında, içindeki Symbian işletim sistemi ile kendisi ”akıllı telefonların atası” sayılır.
Kızılötesi ve Bluetooth’la dosya transferi, dokuz saniye çamur gibi video kayıt imkanı (Evet, dokuz saniye), yazılımla mp3 oynatabilme (mono ses çıkışı, ıyk) ve Edge internet erişimi ile bu cihazda MSN oturumunuzu bile açabiliyordunuz.
Carmageddon isimli çok oyunculu araba savaşı oyununu Bluetooth ile sınıfta dört kişiye kadar aynı haritada oynayabiliyorduk. Bu imkanlarla ve grafiklerle oyun, dönemin en iyisiydi.
Carmageddon oyunu
Symbian işletim sistemi için dosya yöneticisi, oyun, anlık mesajlaşma programları vb yüzlerce program bulunmaktaydı ve o dönemin gençleri olarak bu telefonu elimizden düşürmezdik diyebilirim.
FExplorer: Symbian için Dosya Yöneticisi
Symbian, yapısı gereği .sis uzantılı kurulum (setup) dosyalarına sahipti ve örneğin elinizde Carmageddon.sis oyunu mevcut. Bu oyunu bluetooth’la arkadaşınıza gönderirken ”Rename” diyerek dosya adını ”Carmageddon.si” yapardınız ve karşı tarafa ulaşan dosyada .si uzantısını tekrar .sis yaparak kurulumu gerçekleştirir, muhtemelen telif hakkı ihlali oluşmaması için Nokia’nın aldığı kurulum dosyası transferi önlemini ekarte ederdiniz.
2006 yılından 2010 yılına kadar birlikteliğimizde ne şarj sorunu ne de yavaşlama, kırılma vs yaşamadan tamamen dönemin şartlarına ayak uyduramaması nedeniyle Nokia 5130’a geçerek, kendisini çekmeceye uğurladım.
3) Nokia 5130 XpressMusic (2010 – 2013)
Nokia 5130 XpressMusic
Yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılında 550 TL fiyat etiketiyle sahip olduğum bu telefon, 6600’dan sonra boyutları ve hafifliği ile beni memnun etmişti. Tabii harika ses sistemi ve kutudan çıkan kulaklığın ilk defa tatmin edici kalitede olması daha efsaneydi.
Bu sefer işletim sistemi olarak Symbian yerine Java kullanılıyordu ve açıkçası Nokia 6600 gibi geliştirilebilir bir telefon değildi. Çok nadir de olsa enteresan firmware sıkıntıları da baş gösterebiliyordu.
Opera mini tarayıcısı ile internette Edge (2G) hızında harika bir gezinti deneyimi sağlıyordu. 🙂
Opera Mini Java versiyonu
Kamera da artık VGA yerine 2 Megapixel’di. Çektiğimiz fotolar pek tatmin edici olmasa da eh işteydi.
Aktif kullanımda üç gün civarı giden şarj ömrü vardı.
Kendisi, Nokia’nın tepe taklak gittiği ve kendisinin fark etmediği yıllarda tuşlu telefon üretimine devam etme stratejisinin mihenk taşlarındandı. Yakında Apple’ın iPhone’u tüm telefon piyasasının şeklini değiştirecekti.
4) Nokia Lumia 520 (2013 – 2014)
Nokia Lumia 520, Windows Phone 8
Akıllı telefon piyasasında Apple iPhone’un premium imajıyla sektörü tokatlamaya başladığı yıllarda, Google tarafından geliştirilen Android de pastanın diğer tarafını kemirmekle meşguldü. Samsung tarafından çeşitli seferlerde denenen Bada, Tizen gibi işletim sistemleri pek sonuç vermemiş, ortalık tamamen iOS ve Android’e kalmıştı.
İşte burada Nokia, tuşlu telefon yerine dokunmatik piyasasına atılmış ve işletim sistemi olarak da Microsoft’un Windows Phone’u seçilmişti.
İlk defa bu telefonla Micro SIM’e geçmekle birlikte,
Cihazın 512 MB RAM, 5 MP led flaşsız arka kamera, düşük çözünürlüklü IPS ekran gibi özellikleri vardı. Windows Phone 8 ile birçok uygulamayı rahatlıkla çalıştırabiliyordu. Uygulama mağazası henüz emekleme aşamasındaydı ve umutluyduk.
Kendisini bir yıl kullandıktan sonra, HTC 8X modeline geçerek, Windows Phone’a devam edecektim.
5) HTC 8X (2014 – 2014)
HTC 8X
HTC’nin Windows Phone için çıkardığı 8S’in abisi olan 8X’i beğenerek kullandım.
Windows Phone 8 ve Windows Phone 8.1 ile kullandığım bu cihaz,
LED ekran teknolojisi, Windows Phone için gayet yeterli sayılabilecek 1GB RAM, 8 MP led flaşlı arka kamera ve geniş açılı ön kamerasıyla, Beats Audio dahili ses amfisi ve ekranın altında bulunan aydınlatmalı kapasitif Windows tuşlarıyla beni epey menun etmişti ki;
Windows Phone uygulama mağazasının uygulama geliştiricileri tarafından genellikle tercih edilmemesi, var olan uygulama geliştiricilerinin de birer birer mağazadan ayrılması ile tıkır tıkır çalışan telefonla adeta baş başa kaldık.
Windows Phone’un stabilitesine ve hafifliğine alıştıktan sonra Android’le devam edemedim (sevimli de gelmiyordu, şimdilerde Android de epey ilerleme kat etti ve tercih edilebilir hale geldiğini düşünüyorum) ve iOS‘e karar kılarak, aynı sene içerisinde bir iPhone 5s aldım.
6) iPhone 5s (2014 – 2017)
iPhone 5s
2014 Nisan ayında 2149 TL fiyat etiketiyle aldığım,
iOS 7, iOS 8, iOS 9 işletim sistemleri ile üç buçuk yıl kullandığım bu cihazdan boyutları ve işlevselliği ile oldukça memnun kaldığım bir deneyim elde etmiştim. (İlk defa Nano SIM’e geçildi)
Şarj konusunda biraz hoyrattı ama o kadar da olur diye düşündüm.
Daha sonra Apple’ın 2015 yılında iPhone 6 ile 4.7 inç ve 5.5 inç ekran boyutlarına geçmesiyle, iPhone 5s’in 4 inç ekranı uygulamalarda yetersiz kalmaya başladı ve yavaşlama ile birlikte kılıfsız kullanımda birden çok kez düşürme sonucu kırarak, kendisine veda ettik.
7) iPhone 7 (Ocak 2017 – Devam)
iPhone 7
2017 Ocak’tan beri benimle devam eden iPhone 7, Apple’ın en sevdiğim telefonlarından biri.
iOS 10 ile kutudan çıkan bu cihazla iOS11, iOS 12, iOS 13 güncellemelerini sorunsuz olarak aldım ve kullanıma devam ediyorum.
Yaklaşık iki yıllık sürenin ardından pil ömrünün %78’e düşmesiyle, Apple yetkili servisinde 314 TL vererek orijinal Apple pili ile değişim yaptırdım ve şu an sorunsuz olarak devam ediyoruz.
Özellikle iOS 13 güncellemesi biraz ürkütmüyor değildi, bu sebeple güncellemenin iyice olgunlaşmasını ve iOS 13.4.1 olarak kurulum yapmayı bekledim. Sanırım faydasını da gördüm.
Dördüncü majör güncelleme ile kullanıma rahatça devam edebilmek, akıllı telefon piyasasında büyük bir lüks ve bu ürüne verdiğim 3249 TL fiyatın hakkının verildiğini söyleyebilirim.
Bu Süreçten Kendimce Çıkardığım Sonuçlar
Bir cep telefonu, işini görmeye devam ettikçe (programların güncelliği, kullanım işlevselliği vb) kullanmaya devam et.
Teknolojik cihazlar sadece bir araçtır, asla amaç olmamalıdır. Gidip, saatlerini yazılım forumlarında boşa harcama. Oradaki kullanıcılarla fanboyluk yarışına girme.